Yüzünü sevgiyle, emekle yıkamış bir insanı gördüğün yerde, durursun gözlerine inanmaz, bir daha bakarsın, sonra bir daha.

Ben öyle yapıyorum…

Sevgiyle yıkınmış, duru aydınlık bir yüz, nasıl anlatılır diye düşündüğüm çok oldu.

“Güzellik” demek yeter mi?

Güzellik elbette, ama soyut bir sözcüğün anlattığının çok uzağında, onun çok ötesinde, üzerinde daha çok temizlik, iç rahatlatan bir aydınlık.

Işıklar içinde, ama göz almayan, gözünü asla alamadığın bir temizlik…

Bir peri kızının aydınlığı, uzattığı el, gösterdiği yol.

Hemen güvenebildiğin, hemen inanabildiğin, yüreğini hiç düşünmeden, korkmadan açabildiğin,  bir temizlik…

Hiçbir şey sormadan, “nereye” demeyi bile aklına getirmeden birlikte el ele, kol kola, omuz omuza yürüyebileceğin.

Öyle ki; ,içimizde sesi olan, yeri olan bir güzellik…

O kadına, o çocuğa o adamlara oradan, tamda o temizliğin içinden inanıyoruz, güveniyoruz, oradan sevmeye başlıyoruz.

Dünya bu kadar kirlenmişken, çirkinlikler elini her yere böyle pervazsızca uzatmışken, bu kadar hırslı ve aç gözlüyken, onlarla hala karşılaşabilmek sevinmek için yeterli bir sebep.

Onları, yaşamımızda duyumsamak, orada olduklarını bilmek umutlanmak, mutlu olmak için fazlasından bir sebeptir.

Olurda bir gün susarlarsa; kaybetme korkusu, bir daha görmeme korkusu gelip oturur yüreğimize. Güneşini kaybeden bir gün gibi karanlığa düşeriz.

Korkarız.

Hasan KAYA
2 Aralık 2015 Çarşamba