Sabahın dördü, semaverde hala çay fokurduyor, gün doğacak az sonra. Farkına vardık ki; üzerine konuştuğumuz hiç bir şey eskisi gibi değildi.
Kendi adıma diyeyim, bunu fark ettiğimde, önce telaşlandım, “her şeyi bitirdik” diye düşündüm.
Korktum.
Nasıl korkmaz insan, arkadaşlıklar, dostluklar eskisi değildi.
Kimsenin uzun erimli arkadaşlıklar yapmaya, yılları eskiten dostluklara tahammül etmeye gücü, zamanı, sabrı yoktu.
Bildiğimiz kurumlar, sarıldığımız değerler, inançlar, inançsızlıklar eskisi gibi değildi.
Alevilik, İslamcılık, Solculuk eskisine benzemiyordu.
Başka anlamlar kazanmış, eskisinden uzaklaşmıştı.
Aslında eski hallerinden uzaklaştıkça, farklılaşmış, yenilenmişti her şey…
Sevmediğimiz bu yeni halleri, yenilenmiş haliydi.
Garip, ama yeniden korkuyorduk.
Çünkü, bu yeni haliyle her şey, yeniden anlamaya, tanımaya zorluyordu bizi.
Geç kalmışlık duygusuyla yorgun gözlerle bir birimize baktık.
Uzun uzadıya zamanımız yoktu.
Ne olacak idi ise, gün doğarken, yeni günle başlamalıydı.
Önümüzde ki; iki seçenekten birini seçecektik.
Ya her şeyi yeniden, yeni anlamlarıyla anlamaya çalışacak zamanda kalacaktık, ya da eskiye tutunup zamana yenilecektik…
Seçim bizimdi…
Hasan KAYA
5 Temmuz 2016