İçinde oturduğunuz evler, çalıştığınız işyerleri, daireler apartmanlar, sırtınızı verdiğiniz duvar, kapı araları merdiven boşlukları, çatıda kiremitler pencereler olmadan yaşam ne zor olurdu değil mi. Bütün bunlara bakıp, dokunup, bir bina nasıl yapılır diye hiç düşündünüz mü?

Kumu çimentoyu karıp harç yapmak, tuğla tuğla üstüne duvar örmek. Keserin sesi, malanın şıkırdaması… Kısacası hepsi emek ve alın teri…Bir teneke dolusu harcı bir tutmayla omzuna kaldıran ve üçüncü kata uyduruk bir tahta merdivenle çıkartan amele bir yandan türkü söyler, sesini iki sokak aşağıdan dinlersiniz.  Eskiden hepsi gurbetçi, hepsi doğudan gelmiş genç delikanlıydı. Ama artık doğudan gelmiş başlık parsı çıkarmaya çalışan yok. Şehrin kenar semtlerinde bir gecekonduda oturandır ekmek parası çıkarmaya çalışan amele.

Ne zaman bir inşaatın önünden geçsem, durur ustanın salladığı keser sesini dinlerim. Çakılan çiviye vurulan keser her ustanın elinde bir başka ses çıkarır. Kimi hırsla vurur, kimi sevgiyle… Bunu hemen anlarsınız.

Eski ustalar keseri boynuna asardı. Önlerine çivi önlüğü bağlardı. Keseri boyuna asmak ve orada tutmak ustalığın bir göstergesiydi…

Babam anlatmıştı. Ustası Vasil, gizli duvar örmelerini yakalar ve şöyle bir bakar. İpi düzgün çekilmiştir, duvar düzdür…

İkinci gün bir amele daha getirilir inşaata ve başlar babam Vasil Ustayla duvar örmeye… Aylar sonra keseri boynunda tutup ellerini boşta bırakıp çalışır olunca, çivi önlüğünü kendi eleriyle bağlar beline ve “Doğru duvar yıkılmaz İsmail Usta. Hem yaptığın binada, hem özel hayatında hep doğru duvarlar ör, yıkılmasın” der…

Aynı hafta, haftalığa zam yapılır. O artık 3,5 Lira haftalık alan bir ustadır. Her fırsatta Vasil Usta, İsmail Usta diye çağırmaya başlar, dil alışsın, ameleler kabullensin ister. Yıllarca yan yana sırt sırta duvar ördüler, beton kalıbı bağladılar… Ta ki Vasil usta Kıbrıs savaşı sonrası küsüp de Yunanistan’a gidene kadar sürdü bu beraberlik…

Çok geçmedi; acı haber tez ulaşır sözünü doğrularcasına Vasil ustanın ölüm haberi geldi Atina’dan.

Babamı günlerce kederinden, üzüntüsünden alamadık. Tam o günlerdeydi, işe gidişi dönüşü saat ayarlatan adam işten geç gelmeye başladı. Çok sonra öğrendik ki Ustasıyla birlikte yaptığı binaların önüne gidip öylece seyredermiş. Anıların yenilenmesi midir bu; yoksa bir türlü ustaya olan sevgi, saygı mı bilinmez ama bunu öğrendiğimde geçmişin usta çırak ilişkisinin ne kadar güçlü olduğunu anlamıştım…

İlk kez ustası Vasil’den duyduğu “Doğru duvar yıkılmaz” sözünü dilinden düşürmeyen, doğru duvarlar ören İsmail Usta, yıllarca keserini elinden bıraktığında boynunda taşıdı hep. En son 3 Ağustos 1998 de elinden bıraktığı keserini boynunda taşıyamayacaktı bir daha.

Şimdi o keser, sapı çıkarılmış bir kalemlik masamda…

 Hasan KAYA
3 Ağustos 2005, Birgün Gaztesi