Bombalar patlayıp ortalık kana boyandığında yetkili, yetkisiz her ağızdan terörü lanetleme mesajları yayınlanır. “Terörün her türünü ve kim ne amaçla yapmış olursa olsun lanetliyorum” denir. Ben de kendi payıma en şiddetli biçimde lanetliyorum. Kınıyorum. Ve bunu suçsuz insanlara karşı işlenmiş bir insanlık suçu görüyorum.

Bütün bu kınamalar yetiyor mu?

Elbette yetmiyor.

Her terör eylemi sonrası kınamalar ardından güvenlik kuvvetleri hummalı bir çalışmaya “girer” ama, çoğu zaman bütün olan biten, kınama mesajlarından öteye geçmez. Faili meçhul kalan onlarca terör eylemi emniyetin, gizli servislerin tozlu raflarında çözülmeyi bekler.

Şöyle bir anımsayalım isterseniz: Muhamer Aksoy, Turan Dursun, B.Uçok, Musa Anter, Uğur Mumcu, Taner Kışlalı….

Liste oldukça uzun aslında. Emniyete sormamıza da gerek yok. Gazetelerin arşivlerine girmek bu listeyi sonsuz uzatmak için yeter de artar.

Terörle mücadele etmek kolay değildir. Özellikle bu mücadele sadece emniyet kuvvetlerinin üstlendiği bir mücadele ise çok daha zordur.

Peki ne yapmak lazım ?

Karamsar bir yaklaşımla ‘kolluk güçleri ile terörü durdurmak olanaksız ise yapacak bir şey yok’ diyenler çıkabilir.

Bunu diyen, buna inanan çok kimse yoktur. İyi ki de yok. Bunu söyleme ve buna inanma olasılığı çok zayıf bir olasılık. Bu doğrudan teröre teslim olma anlamına gelir.

Genel olarak şiddeti özel olarak da terörü toplumdan, insanın yaşadığı her alandan kovmaktan yanayız. Terörü dünyadan kovmak istiyoruz. Savaşsız, hiç bir şiddet biçimin olmadığı, terörü tanımadığımız bir dünyadan yana büyük çoğunluk.

Bu isteğe teröristler de dahil üstelik… Onlarda terörün olmasını istemiyorlardır. Sonuçta kendilerinin uyguladığı terörden kendileri doğrudan etkileniyor ve çoğu zaman ilk ölenler onlar oluyor.

Kimse teröristi mazlum gösterdiğimi düşünmesin. Böyle bir niyetim asla yok, olmaz da…

Duygularımızı işin içine karıştırmadan konuya dönersek; Öncelikle terörün nedeni konusunda bir düşünceye varmamız gerektiği gerçeğini göreceğiz. Terörün nedeni aynı zamanda onu var eden koşulların ta kendisidir…

Kısaca; terörün nedenleri toplumsal, siyasal ve ekonomiktir şeklinde özetlenebilir. Ancak bu önerme bize pek bir şey anlatmıyor. Açılmaya ihtiyacı olan bir önerme. Toplumsal yaşamda farklılıkların bir arada yaşamasına olanak tanınmıyorsa, bir kesim diğerini kendi baskısı altında tutuyorsa, burada şiddetin yaşam bulması çok kolay olur. Belki de bir kesim diğeri üzerinde zaten uyguladığı şiddetiyle diğerinin filizlenmesine yardımcı oluyor demek de olanaklı. Bu gerçek siyasal ve ekonomik düzlemde de yaşanabiliyor.

Sıkça siyasi arenada gördüğümüz, farklı siyasi düşüncelerin bir arada demokratik bir ortamda yaşamasına olanak verilmediği durumlarda, muhalefetin şiddet içeren örgütlenmelere gittiği ve eylem olarak çok da kabul edilebilir yöntemlere baş vurmadığını görmek olanaklı.

Yeryüzünde var edilmiş bütün dizgeler, ister din ister bir ideoloji olsun mutlaka şiddet içerirler. Hatta insanın doğasında kültüründe şiddet hep var olmuştur.

Doğada, toplumda karşıtlar hep vardı ve var olacaklardır. Karşıtların olduğu her yerde mücadele de olacaktır. Bu karşıtların mücadelesinin ne biçimlerde olacağı çoğu zaman bir biri ile ilişkilerinin biçimi tarafından belirlenir. Etkinin biçimi ve düzeyi, tepkinin gücünü ve düzeyini belirler.

Kedi nasıl ki köşeye sıkıştırıldığında tırmalar ise; çaresiz kalan her insan da kendisini savunmak ve karşı saldırıya geçmek için en olmaz yöntemleri kullanır. Bu anlamda terörün bir başka nedenine gelmiş oluyoruz.

Çaresizlik…

Terör eylemleri bir çaresizliğin, çıkış yolu bulmamanın sonucu ortaya çıkan eylem biçimleridir. Özellikle canlı bombalı eylemler tam da koyu bir çaresizliğin ürünüdür.

Genç, cahil insanların birileri tarafından kullanıyor olması bu gerçeği ne yazık ki ortadan kaldırmıyor. Terör eylemlerinde “kötü niyetli birilerinin”, cahil insanları kullanmak istemesi tek başına yeterli değil. Yani başka bir söylemle kötü niyetli birilerinin olması terörü tek başına var etmeye yetmez. Terör için bir de kullanılacak çaresiz insanların var olması gerekiyor. Ne yazık ki bu kullanılacak cahil ve çaresiz insanları var eden, terör eylemlerinde onları kullanmak isteyen kötü adamlar değil.

Bataklıktan gelen sivri sineklerden dolayı bataklığı lanetlemenin ne kadar anlamı varsa burada bu “kötü adamları” kınamanın, lanetlemenin de o kadar anlamı olur. Bataklığı yaratanların hiç mi suçu yok ? Kendi çıkarlarına geldiği gibi davranıp doğanın ekolojik dengesini bozanlar bataklığa sebep olanlar birinci dereceden suçlu olanlardır.

Yukarda belirttiğimiz gibi insanın doğasında, kültüründe, yaratığı sistemler ve dinsel inançlarında şiddet zaten hep var. Ancak bu şiddet her zaman ve her dönem gündeme gelmez. İnsanların rahat yaşadıkları ve mutlu oldukları bir coğrafyada şiddetin olması veya şiddete bulaşacak insan bulmak zordur.

İnsanın doğasında şiddetin olması ne kadar gerçekse, onu dengeleyen kendini koruma ve rahatını sağlama içgüdüsü ve/veya dürtüleri de o derece ve o oranda mevcuttur.

İşte bu dengeler bozulduğunda insan artık insanlığından çıkabilir. İnsanın en doğal yaşama hakkı tehlikeye girmişse ve geleceği, hatta günü kurtarmak artık olanaklı değilse bu noktada insan tehlikeli bir canlı olabilmekte. Bu ister “kötü adamlar” olsun isterse olmasın değişmeyen bir gerçek.

“Ulusal çapta ülkelerin servetleri her geçen gün artan bir biçimde daha az sayıda kişinin elinde toplanırken bu durumun bir benzeri dünya ölçeğinde de yaşanmaktadır.  Örneğin: “dünya nüfusunun beşte biri günde bir dolar ya da daha az parayla yaşamaya çalışırken dünyanın zenginleri, obezite gibi aşırı beslenmenin yol açtığı sorunlarla karşı karşıya.”[i] Yine dünyada “üç kişinin toplam serveti 1997’de olduğu gibi dünyanın en yoksul 48 ülkesinin ulusal ekonomilerinin toplamına eşit”[ii] ise ve bu dengesiz gelişim sürdükçe”[iii] Terörün son bulması ne yazık ki olanaksız gibi gözüküyor. Bu durumda, biz yine her bombalama sonrası, her tür teröre karşı olduğumuzu söyleyecek ve şiddetle lanetlemekle yetineceğiz.

Çok bilinen sivrisinekle mücadele de bataklık kurutmak mı yoksa tek tek sivrisinek avlamak mı mantıklıdır önermesini anımsarsak, terörle mücadelenin yolu kendiliğinden ortaya çıkar.

Hasan KAYA

Yazının devamı

[i] Gerry Gardener, Dünyanın Durumu 2002, TEMA Yayınları. Sf 2

[ii] Gerry Gardener, Dünyanın Durumu 2002, TEMA Yayınları. Sf 1

[iii] Hasan Kaya, Göç Yolları, Senfoni Yayınları. Sf. 14