Suriyeli Mültecileri hedef alan söylemleri tanıyorum.
Çünkü yaşadım.
Daha küçük bir çocuktum İstanbul’a göçtüğümüzde.
Çocukların acımasızlığıyla yaşadım.
Kıyıcılığıyla.
Büyüklerin, çocuklarına tembihleriyle yaşadım.
Her doğudan gelenin Kürt olmasından başka bir de Alevi olduğum için iki kere istenmeyendim.
Uzun yılar, çocukların kurduğu oyuna en son alınan oldum. Oyunda kalmak için en iyileri olmak, en başarıları olmak zorunda bırakılarak yaşadım.
Yine de; kimse bulamadıklarında, oyun arkadaşları oldum.
Bunu gençlik yıllarında, sol rüzgârlarla yerle bir ettik.
Ama bitmedi, bir daha göçmek zorunda kaldım.
Bu sefer daha uzağa, biraz daha batıya, sil baştan yaşanmaya göçtüm.
Uzun yıllar Türkiyeli bir göçmen oldum Avrupa’da.
Satır aralarına sıkıştırılan, ırkçı söylemlerle ötekileştirmeyi yaşadım.
Anlatılan fıkralardaki kırıcı, küçümseyen dili tanıdım.
Bazen hiç bir şey söylenmeden, bir bakışla ötelere itmenin inciticiliğini yaşadım.
Bizden değilsin diyen bakışlar, duruşlar, dönüp gitmeler. Hepsinden kırıcı olanı, yan yana çalıştığın işçi arkadaşının düşmanlığı.
Irkçı siyasal partilerin, burjuvazinin şoven milliyetçi söylemlerine kanan saflığı, işine göz koyan, ekmeğini bölen, ülkesinin demografik yapısını bozan olarak gördü.
Ama asla işçi kardeşi, mücadele yoldaşı olarak görmediği için, birlikte kaybettik hep…

Hasan KAYA