Sahici içten kendiliğinden gelen davranışın becerilememesinin arkasında, hemen hemen her zaman bastırılmış saldırganlık bulunur.
Bu bağlantı, heyecanı düşük, zorunlu karakterlerin psikanalizinde en açık biçimde ortaya çıkar. Onların karakter zırhı ve heyecan engeli delinebilirse, bastırılmış saldırılar büyük boyutlarda düzenli olarak gün ışığına çıkacaktır.
Geriye doğru düşünüp korkuyla düşmanlık arasındaki bağlantıyı hatırlarsak, şimdi ele aldığımız bağlantı da, hemen anlaşılır olacaktır. Baskı uygulayanlar karşısında duyulan düşmanlık, onların vereceği cezadan duyulan korku nedeniyle baskı altına alınmaktadır. Böylece, aynı kişide hem korku hem de düşmanlık, yükselen bir kısır döngü halinde artmaktadır.
Bastırılmış düşmanlık, yavaş yavaş insanlar arasındaki bütün ilişkilere sızdığı ve büyük patlama gücüne sahip şiddetli heyecan haline geldiği için, akla gelen bilinçsiz korku savuşturma mekanizması, söz konusu ilişkilerden çıkan bütün şiddetli heyecanları geriye itmektir sadece. İçten kendiliğinden gelen davranışlar da, bununla birlikte tamamen sönüp giderler.
İlke olarak bu bağlam, hepimizin hayatı için geçerlidir. Başka insanlara karşı duyduğumuz gizli düşmanlık, kesintisiz bir tehlike kaynağıdır. Bu nedenle bastırılmalıdır. Saldırılarımızın böyle bastırılmasında, ancak davranışlarımızı, bilinçli ya da bilinçsiz olarak sürekli bir biçimde denetim altında tutarsak başarı kazanabiliriz. Oysa denetleme ve kendiliğindenlik, birbirlerine yüz seksen derece zıt olan iki şeydir.
Son derece haklı olsa bile, saldırganlığımızı göstermemizin çoğumuza ne kadar zor geldiğini, örneğin, birçok militanın, gösteriler sırasındaki tavırlarından çıkarabiliriz. Gönül rahatlığıyla bağıramazlar; çok haklı nedenlerle gidilen bir eylemde bile bağıramazlar; ya da bağırsalar bile, bu sırada kendilerini ve çevrelerini yansıtırlar. Kapitalist sistem, burada bizim bir gücümüzü, yani nefret etme yeteneğimizi elimizden almıştır.
Özgürleşme ile ilgili görevlerimizden biri de, zaten bilinçdışı ve bu nedenle de yıkıcı olarak içimizde bulunan nefreti, tutuklu halinden kurtarmak ve birlikte doğru yöne, yani sistemin baskıcılığına karşı çevirmektir. Bu doğallıkla bir bölümünü geri kazanacağımız, psikolojik olarak gayet açıktır…
Bu saldırganlık sorunsalı, şüphesiz ki, toplumsal katmanlara özgü oldukça güçlü etkilerden de uzak değildir. Aldıkları eğitimin sonucu, işçiler, ortalama olarak saldırılarını, orta tabakadan gelen insanlara göre daha kolay dile getirebilirler. Dolayısıyla, onlarda nevrotik korku daha az ve kendiliğindenlik yeteneği de, buna uygun olarak daha çok bulunabilir. Ancak, kendiliğindenliğin kaybı konusunda yapılan açıklamalar, ilke olarak, toplumunuzun bütün tabakaları için geçerlidir. Bugün tarihi açıdan mümkün olan psişik özgürlüğün derecesiyle karşılaştırıldığı zaman, sınıf özelliğinin getirdiği ve bireyler arasındaki farklılıklar oldukça önemsiz kalmaktadır.
Dieter Duhm
Çevri: Hasan KAYA