Yerel mahkeme İmamoğlu’na 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası vererek siyasetten yasaklı hale getirdi. Muhalefetin bir kesimi, Ekrem İmamoğlu’nun mağdur edilmesiyle daha popüler olduğunu, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “kazanacak aday” olmasını sağladığını düşünmeye başladı.
Hukukçuların ortak görüşü, kesinleşmiş bir ceza olmadığı sürece aday olmasının önünde bir engel yok. İstinaf ve Yargıtay süreçlerinin tamamlanmasıyla yerel mahkemenin kararı kesinlik kazanıyor.
Peki, İstinaf ve Yargıtay süreci tamamlanmadan yola çıkılırsa ne olur?
Bu konuda hukukçuların söyleyeceği her şey kurgusal bir öngörü olmanın ötesine geçemez. Genel olarak bu sürecin bir buçuk, iki yıl içinde tamamlandığı, ancak uygulamada bu sürenin beklenenden çok farklı olabileceğinin örnekleri var.
O örneklerden biri, Demirtaş Davası.
Hepi topu 41 gün…
Bu durumda, istinaf ve yargıtay sonuçları görülmeden adaylık açıklamak oldukça riskli gözüküyor.
Öyle de…
Bu nesnel gerçeklikliğin ışığı altında İmamoğlu “fanatikleri” ile Saray’ın trolları arasındaki yakınlık görmezden gelemeyecek kadar belirginlik gösteriyor.
Şimdi Cumhur İttifakı bu hamleyi neden yaptığına gelelim.
Bilindiği gibi yapılan bütün anketlerde Erdoğan’ı birinci turda geçen iki aday var.
İmamoğlu ve Yavaş…
Kemal Kılıçdaroğlu ikinci tura kalarak kazanacak aday olarak gösteriliyor.
Cumhur İttifakının tercihinin bu durumda Kemal Kılıçdaroğlu olması son derece anlaşılır bir şey. Bahçeli sorulan bir soruya “sınıf arkadaşım” diyerek Kemal Kılıçdaroğlu’nu yarışta görmek istediğini açıkladığında, yapılacak yol temizliğinide sanki itiraf etmiş oluyordu.
En son Yüksek Seçim Kurulu Başkanı yapmış olduğu açıklamayla tartışmaya son noktayı koydu. Ekrem İmamoğlu’nun seçimlere girip kazanması halinde mazbatasını alamayabileceğini açıkladı.
Bütün bunları birlikte düşündüğümüzde Cumhur İttifakı Kemal Kılıçdaroğlu’nu rakip olmaya zorluyor diyebiliriz.
Olsun da…
Çünkü söylendiği ve ısrarla bize göstermeye çalıştıkları gibi Kemal Kılıçdaroğlu Erdoğan için küçük lokma değil, aksine seçimi en son kaybetmek istediği aday olduğu için bu görüntüyü vermeye çalışarak yıpratmaya çalışıyorlar.
Bu konuda en çok güvendikleri İmamoğlu ile Yavaş fanatikleri olduğunu görmemek için kör olmak gerekiyor.
Onlar da bekleneni yapmada hiç gecikmediler.
Ekrem İmamoğlu mağdur olarak “kazanacak aday” olmuştur diyerek Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını tartışmalı hale getirmeye başladılar bile.
Son olarak, İmamoğlu davası, bize kahramanlarla yola çıkmanın yanlışlığını açıkça gösterdi. Bu ceberut sistemin “kahramanların” önünü kesme olasılığı, adayın kimliğineden bağımsız olarak, kuralları, çerçevesi belirlenmiş bir sistem içinde sonuca gitmenin önemini açıkça gösterdi.
CHP çeperine tutunmuş gazeteci, yazar, akademisyen tayfası iktidarın, İmamoğlu Kararı’yla her şeyi göze aldığı noktaya geldiğini ve muhalefetin daha dikkatli olması gerektiği uyarısını yaptıktan hemen sonra, bütün tartışmayı “kazanacak aday” sığlığına sıkıştırdığını görüyoruz.
Demek ki, bu tayfanın iktidarın gelecek seçimleri kazanmak, mevcut sistemi sürdürmek için her şeyi göze aldığını görebilmesi için İmamoğlu’na ceza vermesi gerekiyormuş.
Ne körlük değil mi?
Suruç’ta, (20 Temmuz 2015) o bomba patladığı gün yeni bir sistemin inşa edildiğini, faşizmin karanlık tüneline girdiğimizi görmeme körlüğü bu.
Bu iktidarın neleri göze alabildiğini, o gün görmemiş, görmek istemiş olanların, o günden bugüne yaşanan acılarda yadsınmaz payı olduğunu bir kenara bırakıyorum.
Bu kadar körlük yeter!
Madem ki, gecikmeli de olsa, iktidarın neler yapabileceğini gördünüz. Yarından geci yok, “kazanacak aday” sığlığından kurtularak, muhalefeti altı kişinin/liderin oturabildiği yuvarlak bir masaya sıkıştırma ahmaklığından kurtularak, en geniş birliktenliğe dönüştürerek yola çıkmanın tam zamanı.
Hasan KAYA
19 Aralık 2022, Pazartesi