Körfezin suları mavisine mavi katıyor, İda dağı, yeşiliyle serinliğini taşıyor akşamın sessizliğine. Kafeler restoranlar, dışarı deniz boyuna dizdikleri masalara müşteri bekliyor. Beyaz gömlek, siyah pantolon, ellerini ovuşturan garsonlar, akşam yürüyüşüne çıkanları; “Hoş geldiniz” diyerek masalara davet ediyorlar. Garsonlardan kurtulanlar, yol ortasına yatmış sokak köpeğini görünce, korkunun çizdiği geniş bir daire çiziyor, yolunu değiştiriyor, uzağından geçiyor.

Durup seyrediyorum…

Akşamın serinliğine, yolun tam ortasına kendini bırakmış, kordonun taş zemini üzerinde sere serpe yatan, iskelenin tanıdık bildik sakini, Garip. Gelip geçenlerin ayak seslerine, çıkardığı gürültüye aldırmadan, her şeyden uzak, gözlerini dahi açmadan, hiç kimseye, hiçbir tehdit oluşturmadan uyuyor.

Annesinin elinden kurtulan küçük bir oğlan çocuğu, düştü düşecek koşar adım, Garib’e koşuyor. Babası, alt dudağını ısırarak son anda, telaşla fırlayıp çocuğu yakalayıp kucağına alıyor, büyük bir tehlikeden kurtarmış gibi kendine bastırıyor. Aynı bildik daire çiziliyor, yol değiştiriliyor, Garib’in uzağından geçiyorlar…

Arif’in sesine dönüyorum. “Nerelerdesin?” diye başlıyor, ardı arkasına sitemlerini sıralıyor. Görüşemediğimizden yakınıyor, aramadığımdan.

Ancak, “Sen de aramadın” dediğimde duruyor.

“Haklısın” diyor. Hep aramak istediğini, ama hep araya bir şeylerin girdiğini, çok meşgul olduğunu anlatıyor. Nedense söylediklerine inanmıyorum. Asıl söylemek istediklerinden kaçıyor, geniş bir daire çiziyor sözcüklerle. Gerçek orada yatan, kaçtığı bir sokak köpeği oluyor.

“Biliyorsun seçimler var” deyince

“Evet, var” diyorum…

Biraz şaşırıyor, yüz ifadesi değişiyor, ne diyeceğini bulamıyor. İlgisizliğime anlam vermeye çalışıyor. Sonra birden, sıcak, ilgili; “Senin canın mı bir şeye sıkıldı” diye soruyor. Bu sorudan anlıyorum ki ilgisiz olmayacağıma karar vermiş.

“Yoo” diyorum, gülümsemiş olmakla inandırıcı olamadığımın farkındayım. Küçük bir daire de ben çiziyorum gerçeği söylemekten kaçıyorum. Aramak istediğine inanmadığımı söylemek istemiyorum.

“Gereği yok” dediğimiz çizdiğimiz kaç daire var, gerçeğin uzağından dolanan.

Bazen tanımadığımız, bilmediğimiz için, bazen kaybetme korkusundan, bazen de nezaketen daireler çiziyoruz, yolu dolandırıp gerçeğin uzağında durduğumuzu, geçip gittiğimizi düşünüyordum, oturmuş karşılıklı çay içerken.

Hasan KAYA
23 Mayıs 2015 Cumartesi