Görmeyin yoktur, at arabasına koşulan atların gözlerinin yanında siperlikler olur. Bu siperliklere “at gözlüğü” denir. Bu gözlüklerle at bir tek burnunun dikine ilerisini görür…
At gözlüğünden amaçlanan, atın sağdan soldan etkilenmesini engellemek dizginleri tutanın, onu istediği yönde, istediği biçimde hareket etmeye zorlamsını kolaylaştırmasıdır.
Bu siperler, atı kendi bildiği ve gördüğü ile hareket eden olmaktan çıkarır, iradesini istemi dışında dizgini tutana bırakmasını sağlar.
Atlara gözlük takan insan kendisi de; güneşten korunmak, güzel gözükmek, dikkat çekmek, yakın uzak sorununu ortadan kaldırmak için gözlük takar. Ancak bunların konumuzla uzaktan yakından bir ilgisi yok. O yüzden bir kenara bırakıp geçiyoruz.
Çünkü yazımızın konusu; çoğu kez varlığını kabul etmediğimiz, bizi farklı düşüncelerden, görüşlerden etkilenmekten koruduğuna inandığımız araya çizilen sınırlar, örülen duvarlar…
Bizim gibi toplumlarda istisnasız herkesin taktığı değişik biçimlerde renkte “at gözlükleri” olduğu baştan söyleyelim.
Hiç üzerinde düşünmeden doğru olduğuna inandığımız toplumsal değer yargıları çoğu zaman bu işlevi görürler.
Yeni, farklı olana karşı çıkmayı kolaylaştıran her toplumsal değer yargısı, töre, gelenek, görenek ahlak din; her biri tek başına ve/veya hep birlikte yeri geldiğinde bir “at gözlüğü” işlevi üslenirler…
Yukarıda saydığımız toplumsal değer yargılarına bazı siyasal sembolleri ve tarihi kişilikleri eklemekte hiçbir sakınca yok. Sonuçta insanın düşüncesini sınırlayan ve yeniyi, farklı olanı görmesini engelleyen her unsur aynı işlevi görür…
Hata yeri geldiğinde aşk da; bir at gözlüğü işlevi görür.
Evet, aşk da yeri geldiğinde; bir at gözlüğü işlevi görüyor. İçinde yaşadığımız çağı, toplumu, yaşanan acıları yadsıyan her bakış, her duruş gözümüzdeki at gözlüğünü işaret ediyor.
Gözlerimizdeki at gözlüklerinin çeşitliğini atlara taktığımız at gözlükleri ile de doğruluyoruz.
Atlara takılan siperliklerin üzerine süs olsun diye koyduğumuz; nazar boncuğu, bayrak, Arapça harflerden oluşan yazılar taktığımız “at gözlükleri” hakkında bize yeterli ipuçları veriyor…
Genellikle farkında olmadan bu sembollerle nasıl bir dünya algısı içinde olduğumuzu ilan ederek, diğerleri ile aramıza yüksek kalın duvarlar örüyoruz gelişmeye kendimizi kapatıyoruz.
Başka görüşlere, yaşamlara kendini kapama, giderek kendi içinde katılaşmayı kaçınılmaz kılıyor. Bu duraksamadan sonra yeniyi görmek artık olanaksız olurken kemikleşen at gözlüklerinden söz etmek mümkün ve kaçınılmaz oluyor…
Bu hiç kuşkusuz, atın dizgilerini elinde tutanın yaşadığı rahatlığa benzer bir rahatlık ve kolaylık sağlıyor, ülke ve toplumun dizginlerini elinde tutan egemen gülere.
O yüzdendir ki; çoğu zaman ülke gerçekleri dediğimiz dizginlerin çekildiği yönde, görmemiz istenenlerden başka bir şey değil…
Hasan KAYA
19 Aralık 2012 Çarşamba