Kayıp Günlükte yeşil, mavi, asi kırmızı, küs sarı… Uzak yollar, özlemler, bir acı kahvenin tadı… Çiçeklerinin hepsi renk renk mevsimsiz solmuş…

Hep zoru hayatın, hep gülmelerden uzak çığlığımız. En çok susan çınarların o sessiz telaş içinde sallanışı rüzgârda…

Düşersem kim kaldıracak bir daha; sallanıp düşüyorum bir uzak hasrete.

Her gün dönüp akşamını buluyor. Karanlık usul sokuluyor koynuma… Sokak lambalarının altında, bildiğim bütün şehirlerin en tenha sokakları, boş meydanları beni bekliyor…

Yenildim en kolay kavgada…

Kavgasız, kavgadan uzak çıktığım yollarda, bir nehrin akıntısına karşı yürüyorum yalnızlığımla…

Gelmese sanki olmaz, indirip kaşlarını; o zeytin yaprağı yeşili gecelerde ay. Hep sitemkâr, hep o sessiz susuş…

Kayıp Günlükte çocuklar analı babalı, yoksul. Çocuklar Gayret sokağında, zor bir yokuşun başında, üşümüş ve yorgun… İşsiz bir genç adam çıkıyor umutla evden.

Umutla beklenen haberler hep uzak, hep paramparça…

Kuşlar da uğramıyor terasa uzanmış asmanın kuru dalına. Karıncalar yok… Serseri bir sokak kedisi düşmüş ortalığa, tutmuş sokağın başını…

Bütün türküler hasretleri çağırıyor, hüzünlü…

Daha bitmedi.

Biter mi hiç.

Susuyorum kırık aynalarda gözlerin. Bütün sözcüklerimi vuran o sesiz, susan gözlerin.

Ellerini özlüyorum ellerlimi bıraktığından beri…

 Hasan KAYA
11 Mart 2012 Pazar