Herkesin sevinçlerini, üzüntülerini yaşamasının bir şekli vardır. Kimi üzülünce oturup zır zır ağlar… Kimi ise ne yapacağını bilmez bir halde ağlanacak haline güler. Sevinçlerde de buna benzer bir durum yaşanır. Zıp zıp yerinde zıplayanlardan ağlayanına kadar herkes bir çeşit yaşar sevincini… Bir de sevinci de üzüntüyü de bahane edip içenler olur. Ben bir içme özürlü olduğumdan, bunun işe yarayıp yaramadığını bilecek durumda değilim.
Önceki gün arkadaşın evine giren hırsız, yatak odasında başucundan ne var ne yok çalmış.
“Sendeki de ne uykuymuş uyanmadın mı” diyorum.
“Uyansam açmazdım gözümü” deyince şaşırdım. Ama aslında haklı, giden mal olsun…
Ekonomik büyüme almış başını gidiyor, enflasyon düşüyor da ne oluyor; hırsızlık mahalle mahalle, sokak sokak kol geziyor. Hırsızın bu kadar “kara gözlüsü” çok zorda kalmaktan olur. Kız kardeşim, ikidir çantasını kaptırıyor kap-kaççılara. Her seferinde bir sürü iş. Gidene mi üzülsün, başına gereksiz iş açılmış olmasına mı bilemiyor. Yeni ehliyet, nüfus cüzdanı çıkacak şimdi.
“Çantada bir şey yok. Kimse zaten çantada para taşımıyor. Hem millette para yok ki çantaya koysun. Olan iki kuruş o da cepte geziyor…”
“İyi o zaman ağlama” diyorum, ama dinleyen yok ki… Sinirleri bozulmuş ağlamadan rahat edemeyecek belli.
Ne çabuk ve ne çok değişti bu memleket. Bu kadar kısa zamanda bu kadar hızlı değişmenin sonucu mu bu. Biz şanslıydık çok güzel şeyler yaşadık. Hiç bir kuşağa nasip olmayacak bir ışıkla ve inançla bir kavganın içinde yer aldık. Erken büyüdük, tez olgunlaştık… Ama bizim kuşağımız, en büyük acıları yaşayandır da.
Uzun hapislikler, işkence ve sürgünler gördük.
Ne çok severdik hayatı ve birimizi. Bakışlarımızdan, yürüyüşümüzden bilirdik bir birimizi, üzerimizdeki parka ele verirdi bizi. Bazen bıyığımız bazen, kızlarımızın saç taraması. Makyajsız güzel çiçek yüzleri… Ama illa da gözleri… Umudu bayrak etmiş, sevgiyi türkü bilmiş bir kuşak bizimkisi.
12 Eylülle sevmeyi unuttuk… İnsana olan güvenimizi yitirdik. Haksız da değildik. Onun için onulmaz acılar yaşanırken, yüzünü kara edip sustu halk. Görmezden, bilmezden geldi herkesin bildiğini. Kardeşin susup, eloğlunun konuştuğu o günlerde sevgi hançerlendi, güven sustu…
Her şey yozlaştı, her şey eskidi. Şimdi ne biz eski biziz ne sevdiklerimiz, güvendiklerimiz eskisi gibi. Bana sorarsanız 12 Eylülün en büyük başarısı solun, solcunun bir birine olan güvenini yok etmesidir. Solun sevgi yürekli insanlarının yüreğine güvensizliği, bir birinden korkmayı öğretmesidir.
Ne diyeyim, adamlar başardılar. Solu kirletmekle kalmadılar tabi ki; kimi yakaladılarsa onun yüzüne düzenin karasını çaldılar. Sendikalar, partiler, demokratik kitle örgütleri, hepsi kirlenmeden nasibini aldı.
Dost bildiklerimiz acı sözünü bizden esirger oldu.
Bu günlerde nedense elimizi yüzümüzü yıkamanın zamanı geldiğine inanıyorum. Yüzümüze çalınmış bu karadan, yürekte çiçeklenen bu korkudan kurtulmanın zamanı. Bir birimizi yeniden severken “acı söylemeyi” yeniden öğreneceğiz. Bunu yapmazsak kim dost kim düşman nereden bileceğiz.
Hiç çekinmeden ve bir an olsun duraklamadan, “acı sözümüzle” dostluğumuzu, sevdiğimizi tüm dünyaya ilan edelim…
Hasan KAYA