Basın yayın organları, İnternet Siteleri, Gül’ün danışmanı Ahmet Sever‘in kitabından alıntılar yaparak haberler yazıyorlar.
Bu haberlerin hepsi, birazda seçim sonrasının bu atmosferi içinde, sosyal medya için bulunmaz dedikodu malzemesi oluyor.
Çıkan haberlerden, yapılan dedikodulardan, henüz okumadığımız bu kitabın kısa bir özetini yapmak gerekirse: “Erdoğan kötü, Gül iyi çocuk…” demek mümkün.
Yanlı olması kaçınılmaz olan bu kitap, bize gerçekleri anlatmayı amaçlamıyor. O, daha çok satır aralarına sıkışmış olarak bulduğumuz bir şey oluyor.
Bu kitap daha çok, bir gönül borcunun ödenmesi ve/veya “Kötü çocuğun” günahlarına ortak olmuş Gül‘ü, o günahlardan arındırma çabası.
Belki, biraz daha ileri götürürsek, Gül‘ün gelecek için hazırlanması demek de mümkün…
Bu yönde imaların olduğu, partinin başına, sonrada başbakanlığa oynayacağı yönünde spekülasyonlar şimdiden yapılıyor. Bu spekülasyonların giderek yaygınlık kazanması, AKP içinde kitap üzerinden başlayan tartışma, kimi çevrelerde partinin bölünmesi umudunu yeşertirken, AKP’de ise telaşı büyütüyor.
Kitap, AKP içindeki, kirli oyunları açığa çıkararak görünür kılarak tarihi bir görev üsleniyor demek ne kadar mümkün bilinmez, ama bu yanıyla bilmediğimiz bir dünyanın kapılarını bize aralıyor. “Büyük bir dava” adına yola çıktıklarını söyleyen adamların, sıradan hırsları, ihtirasları uğruna ne kadar küçüldüklerini, küçük ayak oyunlarına baş vurduklarını görmek kimi çevreler için öğretici olabilir.
Kitaptan yapılan alıntılarla ısrarla bize gösterilmek istenen; (belli ki yazarında özelikle öne çıkarmaya çalıştığı) Erdoğan ile Gül arasında bir çizgi farkı olduğu.
Kitabın/Yazarın bu çabası, nesnel olmadığını, baştan yanlı bir tutum içinde olunduğunu, bize açıkça göstermekten başka bir anlama gelmiyor. Bu yanıyla kitap, tarihsel bir döneme tanıklık iddiasından uzaklaşmış, belki de çarpıtmış oluyor.
Kitabın konu aldığı kişi, herkesin çok iyi bildiği, tanıklarının hala yaşadığı ve tazeliği hafızalarımızda canlı olan, onlarca haksızlığa, yapılmış yanlışa, hukuksuzluğa seyirci kalmış biri.
Bu kitap, dava ve yol arkadaşlığı bağlamında, arkadaşlarıyla ters düşmemiş, onların her yanlışını onaylamış birinden söz ediyor. Arkada, perde gerisinde yapılmış tartışmalar, karşı çıkışların burada bir değeri de anlamı da yok.
Olamaz da…
Kolu kırıp yen içinde birlikte sakladılar.
Burada bir şeyden söz edilecekse; o, bir çizgi farkından çok, bir üslup farkıdır.
Sonuçta aynı yolu yürüyen, aynı yağmurlar altında ıslanmış iki insandan söz ediyoruz.
Bunların ıslanmış çamaşırlarını nasıl kurutmaya çalıştıklarından kalkarak, farklı çizgilere sahip olduklarından söz edilemez.
Kitabın bir diğer özeti; yazarın kokusu olup olmadığından pek de emin olmadığı, dikensiz bir Gül’ü bize uzatması diyebiliriz.
Hasan KAYA
15 Haziran 2015 Pazartesi