Erdoğan ve Hükümetin kalabalıkları meydanlarda “demokrasi nöbeti” adı altında toplamasının, muhalefetle ısrarla ortak miting yapma isteğinin, “birlik” “beraberlik” görüntüsü vermenin, demokrasi ile her hangi bir bağını kurmak, darbe savarlık etkisi olduğuna inanmak zor.

Öncelikle, Erdoğan ve AKP’nin bu konudaki ısrarının nedenlerine gelmeden önce birlik beraberlik ve demokrasi üzerine birkaç söz söylememiz gerekiyor.

Lafı hiç dolandırmadan, toplumların birlik beraberlik içinde olduğunun/olabileceğinin kocaman bir yalan olduğunu söyleyelim. Toplumu “millet” kavramı içine sıkıştırarak ifade etmek, toplumda farklı çıkarlara sahip sınıfların olduğunu, bunların çoğu kez uzlaşmaz bir karşıtlık içinde olduğunu yadsımamıza yetmez.

Üstelik bu karşıtlık, sermayenin yoğunlaşan sömürüsüyle emekçi sınıflarla arasında oluşan uzlaşmaz karşıtlıkla sınırlı kalmaz, bazen egemen sınıfların kendi arasındaki çelişkiler de son derece keskinleşir, uzlaşmaz bir noktaya kadar ulaşabilir. Burjuva demokrasisi toplumdaki farklı sınıfların, katmanların çıkarlarını aynılaştırmaya, toplumu bir ve birlik içinde göstermeye çalışmaz, o farklılıklardan doğan çatışma ve karşıtlığı yumuşatarak, sistem içinde iktidar değişimlerini de belli kurallara bağlayarak bir arada yaşamayı mümkün kılmaya çalışır. Tekrara düşmekten korkmadan bir kez daha söyleyecek olursak, burjuva demokrasi, toplumun bir birinden uzak, yakın bütün farklı renkleri üzerinde şekillenir ve onların birlikte belli bir hukuksal çerçeve içinde bir arada yaşamasını sağlar. Hiç kuşkusuz burjuva demokrasi, burjuva karakteri gereği emekçi sınıflar için, demokrasi olmaktan çok diktatörlüktür.

Şimdi gelelim, Erdoğan’ın “birlik” ve “beraberlik” ısrarının asıl nedenine: Bu soruya sağlıklı bir yanıt bulmak için, biraz geriye giderek, hızlı bir özet yaparak yanıt aramak zorundayız. Özellikle 7 Haziran seçimlerine kadar gitmeliyiz. Seçimlerinin ortaya koyduğu tablo, bir iktidar değişimini işaret ediyordu. Ancak, Erdoğan, sistemi zorlayarak, değişim istemini görmezden geldi, seçimlerin tekrarına giderken iktidarını da güçlendirdi.

Bu zorlama, ilk değildi.

Daha önce, 17-25 Aralık Yolsuzluk Soruşturmalarıyla hukukun, 7 Haziran seçimlerinin yok sayılmasıyla, seçimlerin, sistem içinde iktidar değişimi için yeterli olmadığı, “daha ne olacak ki, iktidar değişsin?” sorusunun açıktan sorulmasına neden olurken, ülkeyi hızla yeniden darbeler süreci içine çekmiş oluyordu.

Erdoğan, düzeyi ne olursa olsun, kendisini iktidar yapan hukuk ve demokrasiden uzaklaşarak, sistem içinde bir değişime izin vermeyerek, temsil ettiği sınıf ve güç odakları dışındakilere; devrim ve darbe dışında bir seçenek bırakmıyordu. İçinde bulunduğumuz konjonktürde, emekçi sınıfların devrim yapmasından söz etmek mümkün olmadığına göre, geriye kalan egemen sınıfların iktidara uzanmak için kullanmaktan çekinmeyeceği darbe seçeneği kalıyordu.

Darbeler, esas olarak, egemen sınıflar arası çelişki ve iktidar kavgalarının ürünüdürler. Günümüzde darbenin ardındaki güçler sorgulanırken “iç” ve “dış” güçler ayrımı yapmak anlamsızlaşmıştır. Çünkü küresel sermayenin sınırları aşarak, içerideki sermaye guruplarıyla iç içe geçmiş olması, bu türden ayrımları anlamsız kılmakta. İlla bir ayrımdan söz edilecekse, küresel sermayenin değişik kesimlerinin, kendi aralarındaki çelişkiden söz etmek daha anlamlı olacaktır. Sınırları küresel sermaye tarafından belirlenen hukuk ve demokratik yolların tıkandığı yerde, anti demokratik oluşumların ve hamlelerin hayat bulmasından söz edebiliriz. Bir başka söylemle; oyunun kurallarını tanımayanların, oyunun kuralları dışına çıkılarak iktidardan uzaklaştırılması gündeme gelmekte.

Erdoğan ve AKP’nin “birlik” “beraberlik” görüntüsü vermenin ötesine geçerek, burjuva anlamda da olsa, demokrasinin ve hukuk devletinin gereklerini, sistem içinde iktidar değişimini belirleyen kuralları tanıdığını somut adımlarla göstermedikçe, tehlikenin geçmiş olduğundan söz etmek mümkün değildir. Meydanlarda “Demokrasi Nöbeti” tutmalar, muhalefetle birlik beraberlik içinde olunduğu görüntüsü demokrasinin varlığını göstermediği gibi, darbe savar etkisi göstermek bir yana, iktidar kavgasının giderek daha şiddetleneceğini bize göstermekte.

Çünkü 15 Temmuz kanlı darbe girişimi sonrası iktidarın, muhalefet ile birlikte meydanlardan verilmek istediği “birlik” “beraberlik” görüntüsü, oyunun kurallarına göre oynanacağı anlamına gelmiyor. Aksine iktidarı bu birlik beraberlik görüntüsünden güç alarak, elinde tutmayı ilan anlamına geliyor. Bir başka söylemle, bu birlik beraberlik görüntüsü, oyun bozanlıkta ısrar etmektir. Bu da ne yazık ki, bu oyun bozanların oyunun kuralları dışına çıkılarak oyundan düşürülmesini meşrulaştırıyor.
 
Hasan KAYA
8 Ağustos 2016 Pazartesi