Benim bildiğim en kaygan zeminlerden biri siyaset zeminidir. Siyasetle ilgili siyasetin içinde birçok kayan, düşen, yerlerde sürünen gördüm. Siyasete ayakta durmak her babayiğidin harcı değil. Bu yüzden el uzatan, el veren daha çok siyasete aranır. O el uzanmadan Allah da “yürü ya kullum” demez.
Söylemeye hiç gerek yok siyasetçi için ilkeler çiğnenmek için vardır. Değişmek adı altında döneklik siyasete esastır. Siyasinin durduğu yer geçici, söylediği söz suya yazılır.
Siyasetin yönetme sanatı olduğunu çok duyarız; sıkışan politikacı bunu ağzında sakız eder. Ama ne yalan söyleyeyim benim gördüğüm; bizdeki siyasetin daha çok yönetememe sanatı olduğudur. Ülkeyi yönetmek için seçilmişlerin yönetmemek için verdiği bir mücadelenin kahramanlarıdırlar siyasiler.
Elbette bu salt bizim siyasilerin beceriksizliği değil; ülkenin tarihi, sosyal ve ekonomik alt yapısının doğal sonucudur. Bu altyapının şekillendirdiği devletin bir kurumu olarak siyaset devletin ona çizdiği sınırlar içinde kalır. Siyaset, ancak devletin demokratik olduğu ve tüm kurum ve kuralları ile işlediği yerde yönetme sanatı olabilir. Yok, eğer bolca sözü edilen demokrasi seçimlerin olması, siyasi partiler, parlamento ve hükümetin olmasına indirgeniyorsa orada siyasetçi her şey yapar ama siyaseti zor yapan olur.
Türkiye’nin temel sorunu siyaset alanın sınırlarının çok dar olmasından kaynaklanıyor. Bu dar alan içinde sendikalar, sivil toplum örgütleri yoktur. Siyasetçi de siyaseten başka her işe koşan olduğundan siyaset dışında her işle onu meşgul olurken görmek mümkün oluyor. O, bir bakmışınız, yandaşına yarar sağlayan olarak karşımıza çıkar, ertesi gün iş bitiren, kartvizit dağıtan olur.
Ülkenin iç ve dış sorunları ile sözde ilgilenir. Çözümleri, politik önermeleri sözde kalır. Her etkinliği, her atığı adım bir daha seçilme hesapları üzerine yapılır. Devletin “geniş sınırları” içinde kendine sağladığı olanakları kendisi ve çevresi için kullanma hesapları onu günü birlik davranmaya ve kendine ayrılan “dar” alanda siyaset oyunu oynamaya zorlar.
Bu yüzden suni gündemler yaratmak, tartışmalar başlatmak kaçınılmaz bir yöntem olarak benimsenir. “Tencere senin dibin benden kara” misali diğer siyasi rakiplerle sürdürülen çekişmeler tartışmalar kamplaşmalara kadar götürülebilir. Halkın kapısını çalan yoksulluk, açlık, insan onurunu kıran uygulama ve olaylarla karşı karşıya kalması, işsizlik kâğıt üzerinde kalan istatistikî rakamlardan ibaret kalırken, yoksulluk ile mücadele file yardımlarına indirgenebilir.
Hani şu herkesin üzerinde hem fikir olduğu devletin halkın beklentilerine ve taleplerine cevap verecek şekilde yeniden yapılandırılması ve demokratik dönüşümü siyasetçinin işleri arasına bir türlü girmez. Siyasetçi devletin sığ sahilinde yüzen bir fani olarak bu işlerle uğraşmaz.
Siyasetin ve siyasetçinin halka hesap vermesi diye bir kurumsal yapı sözde var olduğu sürece bunun böyle olmaya devam edeceğini söylemek yanlış olmaz. Halk kendi kendini yönetemeyeceğine olan inanç siyasetin ve siyasetçinin kendisini daha rahat duyumsamasını sağlar.
Her masaya yumruk atan kahraman, her darbeci kurtarıcı olabileceğine inanır.
Demokratikleşme ve sivilleşme halkın kendi talepleri doğrultusunda siyasi temsilcilerini siyasete var ederek, onlar üzerinden şekillenen bir sistem olmak yerine dış koşulların değişmesi ve dayatmasının bir sonucu olarak bir günde çok partili rejime geçiş olarak algılanmaya ve kabul görmeye devam ettiği sürece siyasilerin bu alana girmesi mümkün değildir.
Zaten mevcut siyasi partiler ve siyasiler bu önkoşulu kabul ederek siyaset sahnesine çıkarlar. Tam da bu yüzden en “sağdan” en “sola” kadar tüm partiler ve siyasiler ilkeleri ve parti programlarının çok uzağında bir yerde durabilir ve hiç öngörmedikleri politikaları uygulayanlar olabilirler. Muhalefet ve hükümet etme dönemleri arasında sürekli tanık olduğumuz politikalarındaki farklılık ve çelişkinin sırı burada yatar.
Siyasete dün, dün olur, bugün bir başka gün. Keskin dönüşler direksiyonda olan bir politikacı olduğu sürece kolay ve hissedilmez olur. Bunun bir şans hata eğlenceli bir yanı olabilir ancak halkın ve ülkenin sorunlarını çözmediği açıktır.
Hasan KAYA
13 Temmuz 2008 Pazar