Birileri ısrarla; “Türkiye demokratikleşiyor, sivilleşiyoruz” diyor.

Gerçekten öyle mi?

Öyle ise; “Bunu kimler, kimin için yapıyor?”

Kimileri için cevap hazır. Hiç öyle uzun uzadıya düşünmeye gerek yok. “Türkiye demokratikleşiyor” diyenlerin işaret ettiği odak; AKP ve tabi ki R. Tayyip Erdoğan’dan başkası değil…

Sayıları giderek azalıyor da olsa; İslamcı yazarçizer takımı, liberal aydınlar, soldan kaçan utangaç yeni sağcıların bu cevabını yeterli bulanlar elbette var. Görünen o ki; bu konuda bir sıkıntıları da yok. Bolca kanan, peşlerinden gidenler var. Üstelik olur olmaz terennüm de ediyorlar…

Bu madalyonun bir yüzü…

Diğer yüzünde okuduğumuz ise buna taban tabana ters…

Demokratikleşmenin baştan sona bir yalan, sivilleşmenin ise bir hayal olduğunu ileri sürüyorlar. Hatta daha da ileri giderek; Türkiye’nin hızla polis devletine, sivil bir diktatörlüğe doğru gittiğini ileri sürmekteler…

Bu itirazın bir ön kabulü var. O da; (darbeler dönemi dışında) AKP öncesinin demokratik olduğudur.

Bu görüşte en az AKP’nin demokratikleşiyoruz söylemi gibi siyaseten söylenmiş bir söz olmanın ötesinde bir değer taşımıyor. Gerçeği ise hiç yansıtmıyor…

Belki de bu yüzden tartışmanın geldiği nokta “tencere dibin kara, seninki benden kara” tekerlemesi düzeyinde kalıyor.

Bu biçimi ile demokrasi sihirli bir sözcük olmanın ötesinde bir anlam ifade etmiyor. Demokrasinin devlet yapılanmasından koparılarak salt iktidar ile ilişkili görülmesi onun özünden koparırken anlaşılmaz kılıyor.

Oysa demokrasi iktidarların uygulamaları ile sınırlı ele alınamaz.  İktidarları da içine alan, onu bağlayan devletin bütün kurumlarının dönüştürülmesi ile mümkün olabilir.

Demokrasiyi değişen hükümetler ve iktidar ile sınırlı tutuğumuzda bu ceberut devlet örgütlenmesini eline geçiren kesim için demokrasi, diğerleri içinse elbette ki diktatörlük olarak kendini yeniden üretecektir…

Türkiye’de demokrasiden söz edildiği tarihten bu yana belli kesimler hep siyasetin dışında tutuldular.

Bayar – Menderes daha sonra Demirel ve ondan sonra Özal dönmeleri kurucu irade diye adlandırılan Kemalist elitlerin belirlediği siyaset alanın dışında tutulanlardan birine kapıyı aralama çabası içinde oldular.

AKP tam da bu zemin üzerinde yükselerek Cumhuriyetin kuruluşundan beri siyasetin dışında tutulmuş bir kesime siyaset alanını hepten açtı. Bu anlamda bir demokratikleşmeden söz etmek çok yanlış olmaz. AKP’nin sözünü ettiği “ileri demokrasi” tam da bu kesimlerin siyaset sahnesine çıkışları önündeki engellerin kaldırılması anlamına geliyor.

Ama bu aynı zamanda Kemalistlerin siyaset sahnesinin dışına itilmesini veya onlar için siyaset alanın daraltılmasını da beraberinde getirdi…

Geçmişte, siyaset alanın kapalı olduğu ve özelikle legal siyasetin dışına itilen İslamcı kesimler açısından demokrasiden söz edilemezse, bu günde; Aleviler, Kürtler ve Sosyalist Komünistler için hala bu alan kapalı ve/veya çok dar tutulduğu sürece onlar için demokratikleşmenin bu düzeyi ve sınırı hiçbir anlam ifade etmiyor.

Öyleyse Türkiye giderek demokratikleşiyor, sivilleşiyor önermesi için hem “Evet” hem de “Hayır” demek daha doğru olur.

Hasan KAYA
20 Ağustos 2012 Pazartesi