Bildik bir fıkradır; Hoca giremediği davete bir kürkle girer, sonra da sofradaki güzelim yemekleri kendi yiyeceğine kürke yedirmeye başlar. Ne yaptığını soranlara da; “Beni kürküm için içeri aldılar. Madem öyle kürk yemeyi benden çok hak ediyor” der…
Kürkün, giyim kuşamın önemli olduğunu çoğu zaman bir kürk ve şık, pahalı giysiler içinde insanın unutulduğunu anlatır bize.
Öteden beri insan hep dış görünüşe önem vermiştir. Oturduğumuz evler, bindiğimiz arabalar, giydiğimiz kürkler, şık elbiseler bizi çoğu zaman bir yerlerde ya var etmiş veya bir yerlerden uzaklaştırmıştır…
İnsanın ne bildiği, bildiğini nasıl aktardığı bazen kılık kıyafetinin gerisinde kalmış. En bilge, en aydınlık sözlerin sahipleri kılıkları kıyafetleri yüzünden dinlenmez, en cahil en sığ düşüncelerin sahipleri ise kıyafetleri ile dinlenir el üstünde tutulur olmuştur.
Dünden bu güne; kürk hep zenginliğin gösterişin, toplum içinde bir statü sağlamanın aracı olarak kabul görmüştür.
Ancak bu statünün neye mal olduğu ise hiç düşünülmez…
Kar hırsı ile büyük bir açgözlülük ile doğayı tahrip eden ve hayvan kıyımımı içinde olanların aymazlıkları, deri giysi, aksesuar ve kürklerin tüketicilerinin aymazlığı ile birleşince kürklü hayvanların korkunç kıyımları ile son buluyor…
Üstelik deri ceket, kaban ve giysilerin soğuktan koruma yetisi sınırlı, sıcaklarda giyilmesi ise hem sağlığa uygun değil hem de işkence olabilmekte…
Manto veya paltoların yakasına takılan, bir veya birkaç hayvan canına mal olmuş kürklerin ise gösterişten başka bir işe yaramadığı da bilinir.
En güzel ve en değerli kürklerin elde ediliş biçimi çoğu zaman hayvanların vahşice avlanması, öldürülmesi ile mümkün olmakta…
Bütün bunları bilerek bir hayvan derisinin ardına saklanarak, insanın kendini bu var ediş biçimi, en zavallı var olma hali olmalı…
Hasan KAYA
18 Ocak 2012 Çarşamba