Afyonkarahisar’daki Şehit Uzman Çavuş Mete Saraç Kışlası’nda bulunan mühimmat deposunda gerçekleşen patlamanın nedeni halen belirsiz.

Uzmanlar konuşuyor…

Olurdu olmazdı tartışması uzayıp gidiyor.

Nerede, kimlerin ihmalleri olduğuna kilitlenmiş durumdayız. Aranan günah keçisinin bulunup suçlu ilan edileceği günü bekliyoruz.

TV kanlarlı konunun uzmanlarını alelacele bulup ekranlardan konuşturuyor.

Tüm Türkiye izliyoruz.

Çok anlamasam da bu anlatılanlar içinden mantığımla yapılan yanlışları süzebiliyorum.

Hepsi de teknik ve idari konular…

Bunlar üzerinden bir uzman edası ile ahkâm kesmek niyetinde değilim.

Ancak anlatılanları dinledikçe çocukluğumdan kalma bir tekerleme de gelip dilimde kendine yer buluyor. İçimden tekrarlıyorum; “Ortada kuyu var, yandan geç…”

Birçok olayda yaptığımız gibi yine aynı şeyi yapıyoruz.

Yaşanan trajedinin asıl nedenlerini konuşmuyor, hep etrafından dolanıp bir suçlu bulmaya çalışırken, asıl sorumları aklamaya çalışıyoruz.

Sonuçlar üzerinden konuşmaya bayılıyoruz.

Doğan çocuğa ad takmak işin kolay yanıdır.

Yıllardır kışlalardan çıkan asker cenazelerini herkes bilir, ama kimse üzerinde konuşmaz. Nasılsa her Türk asker doğduğuna göre, asker olarak da ölecek, ha kışlada, ha sonra ne fark eder ki…

Ne diyordu başbakan; “Askerlik yan gelip yatma yeri değil” Cephanelik patlar, asker ölür şehit olur…

Ama her nasıl olduysa bu ölümlerden bazıları yargıya yansımaya başladı. Ancak mahkemelerin seyrine bakınca olayın ısrarla basit asker hatalarından kaynaklandığı noktasına taşınmaya çalışıldığını görüyoruz. Sonunda sıradan er veya erbaşların üzerine olay kalırsa şaşmak lazım…

Bu çok tanıdık ve alışkın olduğumuz bir sonuç olacak.

O çok büyük yolsuzlukların bir çaycı veya bir odacının üzerine kalmasından hiçbir farkı yok bununda…

Belki şimdi tam sırası; yıllardır bu ülkede “askerler, siyaset dâhil, her şey yaptılar askerlik dışında” demeye cesaret etmeliyiz.

Bir dönem, araştırmalar ve anketlerde hep en güvenilir kurum çıkan ordu, yıllarca kendi işini gücünü bırakıp; siyaset yapmaktan asli görevlerini hep ikincil sıraya itti.

Sivil siyasetin üzerinde Demoklas’in kılıcı gibi sallandı durdu. Muhtıralar yazıp darbeler yaptı.

Son dönemlerde sıklıkla basına yansıyan acı olaylarda yılların mesleği ihmal ve asli görevden uzak durmanın payı olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Bizde her nedense kimse kendi işini yapmayı sevmez. Kendi alanı dışında, söyleyecek bir sözü olduğuna inanır. Söyler, olmadı söylemek için koşulları zorlar…

Bir zamanlar, askerin asli görevlerini unuturca siyasete soyunmasına benzer bir biçimde, şimdi de hükümet işi gücü bırakmış askercilik oynuyor. Başbakanda bir büyük komutan edası, esip gürlüyor.

Hükümetin özellikle başbakanın, demokrasilerde sivil siyasetin askerler üzerinde etkin ve belirleyici olması gerektiği gerçeğini, askerlerin işine burnu sokmak olarak anlar ve askercilik oynamaya başlanırsa yeni sorunlar yaşanması kaçınılmaz olacaktır.

Uludere’de savaş uçakları ile sivillerin vurulması, Suriye hava sahasına giren uçağın düşürülmesi, gelişmenin tam da bu yönde olduğunu gösteriyor…

Hasan KAYA
08 Eylül 2012 Cumartesi