Bir fotoğraf var önümde. Aslında bir tane değil iki… Yan yana getirilmiş, birleştirilmiş bir fotoğraf bu. Bir yanda (solda) kadınların 8 Şubat 1935’de ilk kez oy kullandığı TBMM 5. Dönem seçimlerinde seçilen 17 kadın milletvekili (ara seçimlerde bu sayı 18’e ulaştı.) diğerinde büyük olasılıkla bir İmam Hatip Lisesinde çekilmiş, başı örtülü, türbanlı kız öğrenciler…
Bu iki karenin altında, birinde 1935, diğerinde 2012 tarihleri yazılı. Başka bir yoruma gerek duyulmamış…
İlk bakışta; “Vay anasına, ne olmuş bize böyle, nereden nereye gelmiş Türkiye” diyesi geliyor insanın…
Zaten, bu iki fotoğrafı yan yana getirip birleştiren kafanın amacı da bu.
Sosyal paylaşım sitelerinde paylaşan, tıklayan ve yorum yazanlara bakılırsa başarılı da olunmuş.
Tıklayan yorum yazanların profiline bakınca, o malum; Türkiye’nin “çağdaş yüzü” olan laik Kemalist kesim karşıma çıkıyor…
Her aklı başında insan yetersiz de olsa; kadın hakları konusunda 1930’lardan günümüze, Türkiye’nin daha iyi bir yerde olduğunu bilir.
“Bir düşünceyi bir inancı bağnazca savunmak insanı bir hayli kör edebiliyormuş” tümcesini usumda kurarken, bu insanların kendine ve Türkiye’ye haksızlık yapabildiklerini düşünüyorum.
Çünkü biraz abartarak söyleyecek olursak; o yıllarda meclise girebilecek yeterlikte bulunabilen kadınların hepsinin; bu on sekiz kadın olduğun ve buna karşılık, bu gün meclisteki kadın sayısından bağımsız olarak, orada olmayı hak edebilecek milyonlarca kadınımızın olduğunu görmek hiç de zor değil…
Bunu görmek, bilmek ve anlamak için öyle derin siyasal tarih bilgisine de gerek yok. Ellerimizi kulağımızdan, gözümüzden ve ağzımızdan uzak tutarak üç maymunu oynamaktan vazgeçmek bunun için yeterli olabilir…
Peki, söz konusu fotoğraf karşısında bu insanların sorgulayıcı olmalarını elinden alan, onları bu kör bakışa hapseden nedir?
Bunun ekonomik, siyasal, sosyal gelişmeleri kavrayamamaktan kaynaklan, yanlış okumalarla beslenen bir dünya görüşü ve onun şekillendirdiği, giderek ete kemiğe bürünen tutku ile savundukları “laik cumhuriyeti” yitirme ve şerit korkusu olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz.
Bu korkuyu besleyen, şekillenmesinde büyük payı olan mevcut hükümete karşı olmak adına her türlü argümana sarılmaya hazır olan bu kesim çok kolay maniple edilebiliyor.
Uzun yıllar dillerinde kahramanlık türküleri, ellerinde çakıl taşı avutuldular. Bolca asker postalı parlatıp darbe çığırtkanlığı yaptılar…
Allahtan dışarıdan, malum merkezlerden destek gelmeyince darbe çağrılarına cevap veren bir baba yiğit general de çıkmadı…
Şimdi “direnen kır çiçekleri ve şehirlerin koynunda sakladığı öfkeye güvenmenin” edebiyatını yaparken bir yandan da; “Ah o eski günler” teranesi dillerinden düşmüyorlar…
Hasan KAYA
30 Ağustos 2012 Perşembe