Bazı çevreler dinin olmasına bağlar ahlakın olmasını. Ahlakın ancak dinle olabildiğine inanırlar. Gerçekten böyle midir?.. İnsanlar bir dine mensup değillerse veya dinsel inançları birilerinin düşündüğü, beklediği gibi değilse ahlaksız mıdırlar?
Nedir bu ahlak dediğimiz şey?
Önce sözcüğün sözlük anlamına bir bakalım: “Bir toplum içinde kişilerin benimsedikleri, uymak zorunda bulundukları davranış biçimleri ve kurallar” Türk Dil Kurumunun bu tanımı aslında herşeyi açıklamaya yetiyor. Ama biz biraz daha didikleyip daha açık bir anlama ulaşmaya çalışalım. Elimizin altındaki Orhan Hançerlioğlu tarafından hazırlanmış Felsefe Sözlüğüne bir göz atalım: “AHLAK. Beli bir toplumun belli bir döneminde bireysel ve toplumsal davranış kurallarını saptayan ve inceleyen bilim…” Bu tanım da sözlük anlamı ile örtüşüyor. Ancak bizce önemli olan bir noktanın altını hemen çizelim. Orhan Hançerlioğlu’nun tanımında “bir toplumun belli bir döneminde” ibaresi önemli. Buna göre bir toplumda baştan sona hep aynı ahlak kuralları olmadığı ve bu ahlakın dönemlere göre farklılık gösterdiğidir…
Şimdi sözcüğün tanımını daha netleştirmek için etimolojisine bakalım ve değerli hocamızın Felsefe Sözlüğüne dönelim. “Bir insanın yaradılışı gereği gerçekleştirdiği davranış’ı dile getiren, Arapça hukuk sözcüğünün çoğulu olan ahlak terimi, huy, seciye, mizaç anlamlarını çoğul olarak kapsar.” Resim biraz daha netleşti ve şimdi ahlaktan söz edildiğinde ne anlatılmak isteniyor anlıyoruz.
Ancak bizce henüz bir eksik var. Ahlak sözcüğü Arapça bir kelime, unun Türkçe karşılığı var mıdır, varsa nedir? Pek tabii ki Türkçe karşılığı var “ Dilimizde kişisel ahlak olarak aktöre, toplumsal ahlak olarak töre ve bilim olarak törebilim terimleriyle karşılanmıştır.” (Felsefe Sözlüğü, Orhan Hançerlioğlu)
Sanırım bu açıklamalardan sonra kafamızda oluşan sorular da çoğalmıştır. Sorular ne kadar çoğaldıysa o kadar da önümüzü görür olduk. Öncelikle aktöre veya töre anlamında hiç bir kişi veya toplum yoktur ki belli kuralları ve davranış biçimleri olmasın. Bu anlamda hiç bir topluma veya kişiye aktöreniz ve/veya töreniz yok denemez.
Bazılarının çok sevdiği gibi Arapça söyleyecek olursak: Her toplum veya kişi yaşamının belli dönemlerine denk düşen ahlak anlayışına sahip olmuştur. Bu anlamda birilerinin ileri sürdüğü gibi ahlaklı olmak için insanların veya toplulukların illa dindar veya bir din mensubu olması gerekmez.
Din, toplumda ve kişinin yaşamında oynadığı role göre kendine özgü davranış biçimleri ve alışkanlıklar oluşturur. Toplumun o güne kadarki ahlakını etkiler onu dinin etki alanına alır. Ancak unutulmaması gereken bir husus; din ne kadar ahlakı etkilerse ahlakta dini o kadar etkiler. Burada karşılıklı bir etkileşim söz konusudur. Din kendi davranış biçimlerini ve alışkanlıklarını toplumda hâkim kılmaya çalışırken kendisinden önce var olan kültürler ve o kültürlerin alt unsurları olan gelenek, görenek töre ve aktöreyi hepten yadsıyamaz. Birçok noktada kendisinden önce var olana karşı bir mücadele vermek yerine ona eklemlenir.
Dinlerin farklı coğrafyalardaki farklı algılanışı ve uygulamalarının temelinde yatan etmenlerden biri de budur. Üstelik bir toplumdan söz ediyorsak ortak yaşamın sürmesi için toplumun üzerinde hemfikir olduğu kuralların varlığını kabul ediyoruz demektir. Birlikte bir arada yaşamanın bir gereği olan diğer birçok şeyin yanı sıra her toplumun oluşturduğu ortak bir kültürü vardır. Bu kültürü oluşturan en önemli unsurlardan biri de ahlak yani töredir…
Ancak dinin köktenci yorumları, toplumsal ahlakı yeri geldiğinde yok sayar, onu dışlar, kendi ahlakını dayatır. Dinin köktenci yorumlarına dayanarak hızla dindarlaşan toplumlar, ondan da hızlı bir toplumsal ahlaki çöküntü içine girerler. Dinin gündelik hayata kapsadığı alanın genişliği üzerinde, toplumsal ahlaki değerler zemin kaybeder.
Kısa ve özlü söylemek gerekirse. Dinler var olmak ve varlığını sürdürmek için bir ahlaka gereksinim duyar. Ancak ahlakın dine gereksinimi yoktur. Bazı istisnai durumları bir kenara koyarsak; Dinsiz kişiler/toplumlar olabilir ancak ahlaksız kişiler/toplumlar olmaz.
Hasan KAYA