Bazen küçük şeylerdir onlar, atlarsınız, “ne olacak canım “ der önemsemezsiniz. Ya da, birileri kulağınıza fısıldar, aklınıza sokar, küçük hesaplar, küçük kazanımların peşine düşersiniz, olmayacak hayaller kurar, eldekini avuçtakini kaybedersiniz. Hani şu biraz bulgur için, evdeki pirinçten olma hikâyesinde olduğu gibi, yanlış bir hesap içinde olmanın bedeli ağır olur.

O küçük, küçücük şeyler bütün hayatınızı değiştirmeye yeter. Bir de bakmışınız keşkeler zamandasınız, yani geriye dönüşün olmadığı, dizlerin dövülme zamanı.

Korkarım biz de öyle bir yerdeyiz.

Dönüşün artık çok zor olduğu bir yerdeyiz. Ülkece bir çıkmaz sokağa hızla girdiğimiz günlerdeyiz.

Bu sokağa bir kez girince, çıkması öyle kolay olmayacak. Ağır bedeller ödemeden oradan kimse çıkamayacak. Bizi, bu çıkmaza sürükleyenler, onlar da bundan hoşnut olmayacaklar, onlarda ağır bedeller ödeyecekler.

Evet, onlar da, ağır bedeller ödemekten kurtulamayacaklar. Belki onlar herkesten çok “keşke” diyecekler. Çünkü nasıl değmez, küçük hesapların peşinde olduklarını onlardan başkası bilmiyor. Kim bilir; belki de, körlüklerine, bu sonu nasıl görmediklerine, bir adam üzerinden yaptıkları hesapla bütün toplumu, en başta da kendilerini ateşe atıklarına üzülecekler, ama acı çekmekten kurtulamayacaklar.

Toplumlar böylesine çıkmazlarda, acıyı bütün keskinliğiyle birlikte yaşarlar. Hiçbir kesim, hiçbir grup ondan yakasını kurtaramaz. Acılar bazen kimseye bir istisna yapmaz.

Asında dünya tarihi “bir adam” üzerinden yapılan hesapların nereye vardığı, o adamın hırslarıyla toplumları nerelere sürüklediğini, insanlığın başına ne belalar açtığını fazlasıyla kayıt altına almıştır. O bilgiye ulaşmak için, öyle çok derin, uzun yorucu tarih okumaları yapmak gerekmiyor. İnternette iki tıkla ulaşılabilecek bilgi o.

Görmek isteyen elbette görüyor.

Örneğin, Hitler’i Almanya’da Führer yapan anayasayı bilen, Alman toplumun ve bütün dünyanın yaşadığı acılardan habersiz olamaz. İşine geleni gören, işine gelmeyene gözlerini kapayan insan, iyi niyetli olabilir mi?

Güvenilir, ardından gidilebilecek insan mıdır o?

İçinizde gönül rahatlığıyla “güvenirim, ardından giderim” diyen varsa zaten boşuna konuşuyoruz demektir.

Küçük hesaplar, hırslar, çoktan siyasal bir sapkınlık düzeyine varmış milliyetçilik peşinde koşanlar, dindarlığını bir adamın başkanlığına bağlayan, insana, çağa yakışmayan bir aptallık içinde “evet” diyenlere rağmen, hala karşı duran, “olmaz diyenlere” insan güvenmek istiyor.

Küçük hesapların küçük adamları, gözlerini acıyı yaşamadan açmayacaklar. Onlardan bir şey beklemek, bu saat itibarıyla saflık olur, kendini kandırmak olur. Onların birden bire gözlerini açıp her şeyi görmelerini beklemeyin. Gözlerini açsalar da, bu kadar uzun süre karanlıkta kalmış olmanın, aydınlıkta yaşanan körlüğünü aşmaları, bir hayli zaman alır. Kimse, boşuna bir beklenti içinde olmasın, olmayacak dualara âmin demesin, kendini yormasın.

Onları da kurtaracak olan, bu gidişin, o çıkmaz dar sokakta son bulacağını, büyük acılar yaşanacağını baştan beri görenler olacak. Onların da gücü yeter mi, doğrusu çok emin değilim…

Belki ilk kez bu kadar karamsarım, ama bu karamsarlıkta bazen toplumların o acıları yaşamadan kendine gelemediğini, kendini bulamadığını bilmekte var. Tarihi bir yol ayrımındayız, o dar sokağa girip, o acıları yaşayacağız. Ama çıktığımızda, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Çünkü ayrılmaz bir parçamızı, o sokakta bırakıp yaralı, eksilmiş çıkacağız…

Hasan KAYA
2 Ocak 2016 Cumartesi