Gece rengini almaya yakın, bir yerde duruyordu. Biliyordum, hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Düşlerimi, gecenin karanlık kucağına bıraktım. Döndüm arkamı, gittim. Uykusuz, biraz da yorgun çıkacaktım geceden.
Vaktidir diye, bütün radikal kararlar, gecenin rengine döndüğü yerde alınırmış. Bir daha arkama bakmadan, yürüyecektim.
Öyle yaptım.
İçimde bir isyan ateşi, alev aldı söndü.
Bir küfür dolandı dilimde, etmekten vazgeçtim. Gemileri yaktım. “Böyle olur” dedim… kimse dönmez gittiği uzaktan, giden başkadır, dönen başka…
Gecenin yolları ince olur, dar olur. Yürümesi zordur, yol alması güç… Ne kadar gidersem, o kadar Azdır, uzdur hesabında değilim. <
Gidecek bir yolu olanın, sevinci de az şey değil. Bu da yeter bana. Şu dağın gözümde büyüyen, karanlık sessiz silueti, yeşile döner mi? Gün doğar, güneşi görür müyüm? Mavi denizler yüzer, bir daha sever miyim, umurumda değil. Şurada vurulan martı beyazı, bir sessiz çığlık, kıvırılıp yatan barış çocukları.
Bak, bak da utan, bizim dert ettiğimize.
“Utanmak, en büyük devrimdir” diyordu büyük bir devrimci. Utansaydık, başka olacaktı her şey.
Suskunluğuyla, karanlığı düşüyor gecenin içime. Göz gözü görmüyor. İçsel bir kavganın içine düşüyorum. Elbette biliyorum, kazananı olmayacak bu kavganın, kaybedeceğiz.
Hasan KAYA
7 Ekim 2016 Cuma