Gülen üzerine her gün yeni bir şey öğreniyoruz. Biri derken biri daha çıkıyor, cemaat içinde uzun yıllar geçirmiş, “kandırılmış” bu adamlar tarafından aydınlatılıyoruz. Ya da, bizim öyle olduğuna inanmamız isteniyor. Aslında ise, önümüz ardımız karartılıyor. Bu arada tartışmanın özü gelip “devlete sızdılar mı, yerleştirdiler mı” sorusuna kitleniyor. Herkesin haberdar olduğu, ama bihaber gibi davrandığı sızma/yerleştirme bu…
“Derin devlet” dediğimiz de böyle bir şey…
Yerleştirilir, sızmış gibi gösterilir… Bu biraz şaşırtıcı gelebilir.
Gelmesin…
Çünkü bizde bilindiği gibi derin devlet, silahların toprağa gömülüp, bir işgal döneminde oradan çıkarılıp, kontrgerilla eylemleri yapılmasına hazır birlikler/güçlerden oluşmaz.
Bu sadece derin devletin bir yanıdır. Bütün NATO ülkeleri ve onlar dışında üç ayrı ülkede örgütlenen, doğrudan Pentagona bağlı Kontrgerilla örgütlenmesinin, batıda deşifre olması ve onu izleyen yargı sürecinden biliyoruz ki; çok farklı alanlarda örgütlenmiştir.
Örneğin, genelde sağ parti ve örgütlenmelerden adam devşirildiğini, içinde örgütlendiğini bildiğimiz kontrgerilla örgütlenmesi, sol örgüt ve partiler içinde de görülür. Hata kimi sol örgütleri doğrudan kurdurmuştur. Bu yapının, dini gruplar, Türkiye özelinde söyleyecek olursak İslamcı hareketler içinde örgütlenmesi kaçınılmazdı. İslamcı cemaat ve grupların komünizm duyarlıkları göz önüne alındığında bu gurup ve cemaatler içinde örgütlenme hiç de zor olmamıştır.
Gülen’in ilk ortaya çıkışı, Komünizmle Mücadele Dernekleriyle başlar. Bu derneklerin, ABD’nin yeşil kuşak projesinin ürünü olduğunu bir dip not olarak burada analım. Önemli bulduğum bir diğer dip not da; Ecevit’in 70’li yıllarda ki, hükümetlerinin kısa ömürlü olmasına rağmen 90’lı yıllardaki son hükümeti, sağlık sorunları yaşadığı halde uzun ömürlü olmuştur. Bunun F. Gülen üzerinden ABD ile yakınlaşmasına bağlamak mümkün. Yine aynı dönemde, Mesut Yılmaz’ın kısa dönemli başbakanlık yapmış olmasını da; F. Gülen’e uzak duran tek başbakan olmasına bağlanabilir. Hem Ecevit, hem de Mesut Yılmaz’ın ABD ile mesafeli, daha çok Avrupa eksenli sermaye guruplarıyla yakın duran politikalardan yana oldukları bilindiği de göz önüne alındığında, Gülen ile yakınlığın aynı zamanda ABD ile yakınlık anlamına geldiği anlaşılıyor.
Eski cemaatçilerin anlattıklarından çıkan, F. Gülen cemaatinin, Ordu, Polis içinde olduğu gibi diğer devlet kurumlarındaki örgütlenmesinin ana faaliyet alanı istihbarat oluşturuyor. Bu devletin ele geçirilmesi hedefinden çok uzun yıllar, Pentagon ve CIA merkezlerine kadar giden bilgi akışı anlamına geliyor. Bu bize F. Gülen’in arkasındaki gücün kim olduğunu işaret etmesi anlamında önemlidir.
Lafı daha fazla uzatmadan, son bir şey söylemek gerekirse, derin devlet yapılanması olan F. Gülen hareketinin devletten tamamen temizlenmesi mümkün gözükmüyor. Erdoğan ve Hükümetin bu yapıyı, devletin ve ABD’nin gerekli gördüğü düzeyde temizlemesi mümkün olacaktır.
Bu da, son gülenin kim olduğunu göstermese de, hiçbir şekilde tam anlamda bir temizlik olmayacağı anlamına geliyor.
Hasan KAYA
11 Ağustos 2016 Perşembe