Kaçtır aynı şey oluyor, konuşmanın orasında bırakıp gitmek istiyorum. Hem de ne gitmek, masaları devirip gitmek geliyor içimden…
Bazen yazarken de aynı duygu gelip buluyor beni.
Yazdıklarımı anlamsız, boşa kürek çekmek olarak görüyorum. Kalemi bırakıp kağıdı buruşturup atmak geliyor içimden…
Bir körlüktür almış başını gidiyor.
Sonra dönüp kendimi suçluyorum; “Neden konuşuyorsun, neden boşuna nefes tüketiyorsun” diye.
Ama olmuyor.
İnsan susamıyor, konuşmanın anlamsız, bir işe yaramayacağını bilse de duramıyor…
Duranlar var elbet.
Çıtları çıkmıyor hem de…
Bazıları da kendileri susuyormuş yetmezmiş gibi başkalarını da engellemek istiyor, ağzını elliyle tutuyor.
Yazan, çizenlerin kalemini elinden alıp silgiyi uzatıyor…
“Kendi iyiliğin için, yazdın sil” diyorlar…
Gördüklerini, bildiklerini mezara götürmek bahasına da olsa susanlar, susturmaya çalışanlar var…
Onları anlamak yine bana düşüyormuş gibi, korkularına, kaygılarına bir kılıf arıyorum…
“Can tatlı” diyorum. “Faşistin İslamcısı da, milliyetçisi de tehlikeli, faşizm, korkulacak bir sistemdir” diyorum…
12 Eylül, zindanlar, darağaçları geliyor aklıma. Uzun tutukluklar, işkenceler…
Ama her şey de bir yere kadar…
Korku cennetten çıkmadır ama ecelin önüne geçemez. Üstelik vicdanın sesini susturduğunu ellini tutuğu gibi cehenneme götürür…
Ne olursa olsun, canı için korkanı, kaygı duyanı anlıyorum. Ama mal mülk, edinilen pozisyonları kaybetme korkusu ve kaygısı ile vicdanlarını yok sayanları, susanları susturanları anlamak mümkün değil…
Çünkü susulan, susmamızı istedikleri; adi bir soygun değil, hırsızlık, sömürü, talan değil…
Her sustuğumuz gün bir ana ağlıyor…
İşte bu yüzden ben sussam vicdanım susmuyor. İşte bu yüzden üç maymunu hiçbir zaman sevmeyeceğim ve anlamayacağım…
Beni geçin, ben anlamışım anlamamışım kaç yazar. Ama tarih de onları anlamıyor ve hiç af etmeden yazıyor.
Hasan KAYA
04 Ocak 2012 Çarşamba